14 Kasım 2019 Perşembe

SİGARA ve YOL

 

Mösyö bilirsiniz ben sigara içmem. Sigara içenleri de çok sevdiğim söylenemez ama nedense tam da bu vakitte inanılmaz bir sigara içme isteği kapladı neredeyse tüm benliğimi. Yolumun üzerindeki pasaja - gerçi çok yolumun üzeri de sayılmaz eğer yolu uzatmazsam ama bunun pek önemi de yok şimdi-. Pasaja sigara satan bir büfe bulma umuduyla girdim mösyö. Ama ara ki büfe bulasın. Kırtasiye, lokanta, terzi, çilingir banka pasaj da ne ararsan var ama büfe göremedim. En alt katta market varmış. Kasaya doğru ilerledim, tabii sigara içmeyen adamın çakmağı veya kibriti de olmaz. Önce kasanın hemen önünde yer alan o basit ve ucuz çakmaklardan bir tane aldım sonra uzun filtreli sigaralardan. Çabuk bitmesin diye uzun aldım. Marketten çıktım. Her şey hazırdı; aylardan Kasım, hava biraz soğumuş, akşamın karanlığı sokaklara çökmüştü. Bu  saatte sokaklar da tenhaydı; tek tük araçlar ve mesaiden çıkıp evine gidenleri saymazsak kimseler yok bile diyebilirdik. Sigarayı dikkatlice açtım, çakmağı çıkarıp ilk sigarayı yaktım. Bunu yaparken durmuştum; yol önümde uzayıp gidiyordu. Ve tam o an daha ilk nefesi çektiğimde mösyö
İnanılmaz bir şey oldu. Gökten sanki biri su serper gibi yağmur tanecikleri düşmeye başladı; ne fazla ne  orta hani böyle varla yok arasında. Sanırım mösyö, Tanrı atmosferi benim için biraz daha güzelleştiriyordu. Gerçi ben ortamın bu haline de razıydım. Fakat bu çiseleyen taneler gerçekten sürpriz olmuştu. Bundan daha ötesi herhalde bir de fon müziği olurdu ama ben haddini bilen biriyim mösyö; dolayısıyla bu an için bile şükrettim Tanrıya. Neyse yürümeye başladım; ara ara durarak acelesi olmayan bir adam gibi yürüyordum. İlk sigarayı bitirdikten sonra hemen ikincisini yaktım. Acelem yoktu, hava yağmur ile biraz yumuşamıştı; tabii buna yağmur denmezdi çok az bir çiseleme. İkinci sigaramın dumanını havaya üflerken mösyö inanın aklımda neredeyse hiç bir şey yoktu. Dünyanın tüm tasalarını unutmuş, sadece yol, sigara ve duman vardı. Bu ne kadar sürdü bilmiyorum ama ikinci sigaranın yarısına geldiğimde aklıma gençken gittiğimiz “smoke” filmi geldi. Filmin başrol oyuncusu william hurt ne güzel sigara içiyordu. Hatırlayınca bu kez sigarayı baş ve orta parmağımla tutup ağzıma götürdüm hani şu esrarkeşler gibi. Çok derin bir nefes çektikten sonra dudağımdaki sigarayı bu kez orta ve işaret parmağımla kibarca çektim. İkinci sigarayı da bu şekilde bitirdikten sonra ki yağmur hala tane tane yağıyordu, hemen üçüncüyü yaktım. Yolun da neredeyse üçte ikisini geçmiştim. Sarı sokak lambalarının ışıkları sokak boyunca ağaçların kurumuş ve dökülmeye yüz tutmuş yapraklarını, çiseleyen yağmurun altında yaldızlanmış gibi parlatıyordu. 
İşte tam bu anda mösyö yolun sonuna doğru gelirken ve üçüncü sigaramda biterken size bir sır vereceğim;
birazdan bir cinayet işleyeceğim!.
Yoo yooo korkmayın mösyö kimseye bir zarar vermeyeceğim, herhangi bir canlıyı öldürecek değilim. 
Hayır hayır kendime de zarar verecek değilim. 
Ama bu cinayet, inanın siz de dinlediğinizde bana hak vereceksiniz mösyö.
Fakat o da ne yağmur hızlanmaya başladı, zaten ben de eve geldim sayılır. İzniniz olursa mösyö şu cinayet meselesini başka bir akşam anlatayım.
Zaten sigaram da bitti, yol da.
Belki başka bir akşam mösyö!..
Bana müsaade...

14.11.2019 / İst. - h.a.

12 Kasım 2019 Salı

Hangi Yol

Portakal 🍊 Yolu 

Portakal bahçesine düşen dolunayın ışıklarını takip ederek yürüdüm gecenin maviliğine doğru...
Çok uzaklardan bir köpek havlaması, tarladan henüz dönmüş bir traktörün belli belirsiz sesi ve kömür kokusu... insan böyle bir havada daha ne düşleyebilir ki düşünmekten başka hayatın kederini, anlamsızlığını ve haz veren acısını... bir çoklarına garip gelecektir hayattan böyle haz alınması ama inanın bunu bile isteye tercih etmezdim ben eğer kaderin ellerine teslim etmeseydim kendimi... ki ben kadere inanmış, teslim olmuş ve onunla barışmış biride saymam kendimi ama siz sevin kaderinizi.... insan kaderini sevmeli dostlar!...
en çok da portakal çiçekleri açtığında....

Şehir 🌃 Yolu

Gece çökmüş, sokaklardan el ayak bir bir çekilmişti... hiç bilmediğim daha önce geçmediğim bir yola doğru girdim.... neden girdim bilmiyordum... henüz dökülmemiş ama sararmış yaprakların arasında kalmış sokak lambalarının titreyen ışığında yürüyordum....  bir kaç sokak öteden köpek havlamaları geliyordu, sonra açık bir pencereden sıkı bir küfü sesi, az ileride köşeden hızlıca dönen bir arabanın sesi.... buralarda bir yerde bu kadar seslerin arasında kaderimin sesini de duyabiliyor olmalıydım.... yavaşça çöktüm.... dinledim.... dolunay binaların arasından görünüyordu.... ne dinlediğimi düşündüm sonra.... bir sürü yalan, aptalca sözler, garip yorumlar.... çok ilginç
zamanlarda yaşıyorduk... portakal çiçekleri açmış, çiçekler meyveye dönmüş ama ben dostlar 
yani bu şehrin bu sessiz sokağında ben....
kaderin çizdiği yolda
tüm bunlardan habersiz bir şekilde tutunmaya çalışıyordum geceye... 
siz geceyi ve kaderi sevin dostlar... çünkü gece olunca dolunay portakal ağaçlarını da , gökdelenleri de aynı şefkatle sarar.....

h.a.

İstanbul, 12 kasım 2019

7 Kasım 2019 Perşembe

İLKEMİZ İLKESİZLİK



İnanılmaz bir akıl tutulması yaşanıyor.

İlkelerden bahsedenler en ufak bir sınavda teşrin yapraklarının savrulduğu gibi savruluyorlar.

Herkesin istediği demokrasi kendine;

Herkesin yeterli dediği özgürlük kendine…

Herkesin dürüst ol, doğru ol demesi diğerlerine;

Herkesin adaletli davran, hakkaniyetli ol demesi diğerlerine…

Pozisyona göre,

Güce göre,

Çıkarlara göre değişen ilkeler, değerler 

gerçekten ilke midir, değer midir?

Yoksa rüzgar nereye savurursa 

Güç nereden ve kimden eserse ona göre açılacak yelken bezi midir ilkeler?

Belki de ilkesizlik en büyük ilkemiz olmuş da 

Bizim gibi saflar farkında değil!.

07.11.2019 / ist.

h.a.