25 Ocak 2010 Pazartesi

Bir Şapka, Bir Pipo, Bir Pelerin

Bir şapka, bir pipo ve bir pelerin! Bunlar, dünya tarihinin en tanınmış özel dedektifinin simgeleridir. Yediden yetmiş yediye kadar herkes onunla tanışmış; onun hikayelerinden birini konu alan bir filmi seyretmiş ya da bir onun yer aldığı hikayelerden birini okumuştur. Herkes onu seviyor, ona hayran; ancak çoğu, onun kim olduğunu bile tam olarak bilmiyor: O bir hayal, o bir

“Sherlock Holmes”

Sherlock Holmes’un Yazarı: Sir Arthur Conan Doyle

Arthur Conan Doyle, 1859 yılında İskoçya’nın Edinburgh kentinde doğdu. Bir alkolik olan babası, Charles Altamont Doyle ve annesi Mary (Foley) Doyle katı birer Katolik’ti. Bu nedenle oğulları Arthur Conan, dini bir okulda öğrenim görmüştür. Arthur, böyle katı bir eğitime olan inancını kaybettiyse de, okul öğreniminde tanıştığı insanlar, onun daha sonraki yazarlık dönemini de etkiledi. Okulda bir öğrencinin adı örneğin Moriarty idi.

A.C. Doyle, daha sonra Edinburgh’de tip eğitimi gördü ve 1884 yılında Luise Hawkins ile evlendi.

1887 yılında Doyle, ilk Sherlock Holmes hikayesi olan “Kızıl Dosya”yı Beeton Christmas Annual dergisinde yayınlar ve büyük başarıya ulaşır. Artık büyük bir “star” doğmuştur: Sherlock Holmes.

Sherlock Holmes, Doyle’un yazdığı her hikaye ile daha ünleniyor ve zapt edilemez hale geliyordu. 1891 yılına ait, annesine yazdığı bir mektupta, Sherlock Holmes’un artık tüm zamanını aldığını, bu nedenle başka konularla ilgilenemediğini yazarak, Sherlock Holmes’ten kurtolmak istediğini ifade eder. Sonuç olarak Holmes karakteri, 1893 yılında yayınlanan “Son Vaka” adlı hikayesinde kaybolur. Hikayede, tüm öykülerde geçen en iyi arkadaşı olan Dr. Watson’a sadece bir mektup bırakır: Bir veda mektubu. Sherlock Holmes artık öldü!

Ancak Holmes hayranları yaratıcısı ile aynı görüşte değildi. Protesto etmek amacıyla kollarına siyah bant takıyor, Holmes’un ölümünü eleştiriyor ve Doyle’un hikayelerinin yayınlandığı “Strand Magazine”i almayı bırakıyordu. Holmes’un ölümünden sonra, dergi kısa bir süre içinde 20.000 abone kaybetti. Aynı sene içinde Doyle babasını kaybeder.


899-1902 yılları arasında Doyle doktor olarak Güney Afrika Savaşı’nda görev alır ve savaş ile ilgili hikayeler yazar.

1902 yılında Doyle “Sir” ünvanına layık görülür ve Sherlock Holmes’u tekrar hayata döndürerek, en ünlü eseri olan “Baskerville Tazısı”nı yayınlar. Okuyucuların olduğu gibi, Doyle'un para sıkıntısının da bu kararda etkili olduğu kabul edilir.

Karısının ölümünden 14 ay sonra Jean Leckie ile evlenir. Oğlunun, savaştan aldığı yarası nedeniyle olan ölümünden sonra Doyle, araştırmalarını doğaüstü bilimlere yöneltir. O dönemde fantastik ya da bilim-kurgu edebiyat eserleri de vermiştir. A.C. Doyle, 7 Temmuz 1930 tarihinde Windlesham, Sussex’te ölür.

Arkasında ise, 56 hikayenin ve 4 romanın baş kahramanı olan Sherlock Holmes'ü bırakır.

Türkiye’de Sherlock Holmes

Türkiye’nin Sherlock Holmes ile tanışması, Cumhuriyet’in kurulmasından önceki döneme, yani Osmanlı Dönemi'ne denk gelir. İlk yayınlar bu nedenle Osmanlıca olarak basıldı. Bu konuda belki polisiye sever padişah II. Abdülhamit’in etkisi vardır, ancak bu sadece bana sözlü olarak verilen bir bilgidir. Benim bulduğum en eski Cumhuriyet Dönemi Sherlock Holmes 1939 yılına aittir, ancak kuşkusuz daha evvel de baskılar yapılmış olması mümkündür. Hikayeler dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de çok çeşitlilik gösterir. Çocuklar için Sherlock Holmes hikayeleri ve çizgi roman Sherlock Holmes’lar yayınlandı. Buna ilaveten neredeyse hiçbir yayınevi, bir tek Sherlock Holmes hikayesi yayınlamadan kapanmak istememiş görünüyor: Güncel, Milliyet, Beyaz Balina, Akba, Yayınevi, Hadise, Varlık, Bilge Kültür Sanat, Bilge Karınca, Sarmal, Kelepir, Martı, Neptün, Rem, Metis, İnkılap, Samsara ve Kelepir sadece benim bulduğum yayınevleridir.

Leman Bercmen'in çevirisiyle 1939 yılında Sabiha Zekeriya Sertel tarafından İstanbul'da basılmıştır.


Sherlock Holmes’un Karakteri

Tarafsız bir şekilde değerlendirildiğinde, Holmes pek sevilecek bir kişiliğe sahip değildir. Her zaman ciddi, duygularını göstermeyen, hatta biraz duygusuz, her zaman mantıklı, kadınları sevmeyen, hiçbir zaman eğlenmeyen, kokaine bağımlı, kendini beğenmiş, ukala bir şahsiyet. Sanırım ben, Holmes karakterinde birini tanıyor olsaydım, ona kesin sinir olurdum. Buna rağmen tüm insanları etkilemeye ve kendine hayran bırakmayı nasıl başarmış? İnsanları etkileyen tarafı ise, öncelikle vakalarını çözerken kullandığı yöntemden ileri geliyor. Zaten romanların asıl konusunun da bu vakalar olduğunu düşünürsek, karakterin (yani Holmes’un) de sadece vakalar ile ilgili ilginç bir kişiliğe sahip olması gerekir. Holmes da bu düşünceye uygun olarak sadece vakaları üzerine yoğunlaşır, söz konusu olamayacak çözümleri eliyor ve artakalan ihtimal üzerinde durur. Holmes’un vakalarda kullandığı en önemli yöntem ise, “gözlem”dir. Bu yöntem de, her şeyi aklında tutan bir hafıza ve tutmuş olduğu "suç arşivi" ile birleşince, Sherlock Holmes’un yanılmaz metodu tamamlanmış olur.
Boş zamanlarını kimyasal deneyler ile geçiren Holmes, bu şekilde adli tıp bilimi için de araştırmalar yapar. Öyle ki günlerce kimya deneyleri üzerinde çalıştığı görülüyor. "Kırmızı Dosya" adlı öykü örneğin, Holmes'un kan lekeleri tespit etmek için yürüttüğü ve başarıyla sonuçlanan bir deney ile başlar. "Baskerville Tazısı"nda ise 'belgelerin tarihlendirilmesi' üzerine bir çalışmasının yayınlandığı anlatılır.
Bu, aslında soğuk karakteri birazcık olsun yumuşatan unsur keman çalmaya olan tutkusudur. Bu sayede okur, Holmes’un duygudan tamamen yoksun olmadığını da anlar.


Ancak Sherlock Holmes hikayelerini başarılı kılan önemli bir unsur, onun en yakın arkadaşı Dr. Watson’dur. Onun sayesinde okur, kendisiyle özdeşleşebilecek birini bulur. Watson, insani tarafı daha ağır basan, alçak gönüllü, zeki, ancak Holmes’un zekasının yanında sönük kalan (hepimiz gibi), gizli bir baş karakterdir. Her okur kendinden bir parçayı Watson’da keşfeder, böylece kendi cahilliğini(!) de bağışlama fırsatı bulur. Watson sayesinde okur, Holmes’un bir dahi olduğunu, diğer insanlardan daha üstün olduğunu kavrar. Bu elbette kendi yorumumdur ve her Holmes sever bu konuda biraz farklı düşüncede olabilir.

Holmes'un Yanında Yer Alanlar

Dr. John Watson:
1878 yılında Londra Üniversitesi'nden tıp doktora ünvanını alarak ayrıldı. Cerrah olarak uzmanlaştıktan sonra Hindistan'da bulunan bir alaya tayin oldu. II. Afganistan Savaşı'nda bulundu. Bir çatışmada yaralanır ve geri gönderilir. Biraz çaresiz bir durumdayken, Holmes'un oda arkadaşı olur (bkz. Kızıl Dosya).
Yukarıda bu karakter üzerinde durmuştuk. Kendisi Sherlock Holmes'un en yakın dostudur. Yer yer Holmes'un direktiflerini sormadan yerine getirir ve ona derin bir hayranlık duyar. İkilinin insan tarafını temsil ediyor. Holmes'ü dünyaya tanıtan kişi de yine kendisidir, çünkü Holmes'ün öykülerini kaleme alan kişidir.



Watson rolünde "Nigel Bruce"

Mycroft Holmes:
Sherlock Holmes'un büyük kardeşidir. İlk olarak "Yunanlı Tercüman" adlı öyküde geçer. Bu hikayede anlatıldığına göre, Sherlock'tan daha zeki, ancak hareket açısından daha tembel olan kardeştir. Birbiriyle konuşulması yasak olduğu Diogenes (Diyojen) Kulübü üyesidir.
Devlet adına, perde arkasında çalışıyor (Gizli Servis) ve bilgi akışını sağlamakla görevlidir. Sherlock'a göre İngiltere'nin en önemli şahsiyetidir. Daha sonra yazılan James Bond hikayelerinde "M" olarak geçen pozisyonun ilk sahibidir.



Scottland Yard:
İngiltere'nin kolluk kuvvetidir. Ancak çoğu zaman Holmes ile farklı görüştedir. Buna rağmen sıkça Holmes'in yardımına başvurur. En tanınmış memurları Lestrade'dır. Özellikle filmlerde sıkça onun adı geçer. Onun dışında öykülerde ayrıca 22 farklı polis memurunun adı zikredilir.

Holmes'un Rakipleri

Profesör James Moriarty:
Holmes'e rakip olan şahıslar düşünüldüğünde, elbette ilk akla gelen isim Profesör Moriarty'dir. Onun en eski düşmanı olduğu için değil, onun en büyük rakibi olduğu için. Sherlock Holmes hikayelerinde, Profesör Moriarty'nin ismini ilk defa "Son Vaka" adlı öyküde geçer. Aynı öyküde Holmes, İsviçre'nin Meiringen kentinde ortadan kayboluyor (sözde ölüyor). Görünen o ki Doyle, Sherlock Holmes'a dişine göre bir rakip vererek, ölmesini planlamış. Ara ara bahsi geçiyorsa bile, Moriarty sadece iki öyküde fiilen yer alıyor (Son Vaka ve Korku Vadisi).

Bununla beraber Moriarty, erken yaşta Matematik dehasını göstermiş, üniversitede ders vermiş, ancak sonunda yeteneklerini kötülük için kullanmış ve suç örgütü kurmuş biri olarak anlatılıyor. Sadece iki öyküde geçmesine rağmen, filmlerde kendisine çok daha büyük bir rol biçildi. Filmlerde kendisi, sürekli olarak Holmes'un karşısına çıkıyor. Onun en büyük düşmanıdır.



İrene Adler:
"Bohemya'da Skandal" adlı öyküde geçen İrene Adler, Holmes için önemli bir şahsiyettir. Öykünün başında Holmes'un onu "o kadın" olarak adlandırdığını öğreniyoruz. Normalde kadınlardan pek hoşlanmayan Holmes'un, bu kadından hoşlanması, tamamıyla onun zekasından kaynaklanmaktadır. Holmes, öykülerinde dört defa yenilir. Bu yenilgilerden biri, İrene Adler'e aittir.




Sebastian Moran:
"The Empty House" (Boş Ev Vakası) öyküsünde karşımıza çıkan Sebastian Moran, Holmes öyküsüne göre Londra'nın Moriarty'den sonra ikinci tehlikeli kişidir. Moriarty ile işbirliği içinde olan Moran, son derece zekidir. Roman ve öykülerden ziyade, Sherlock Holmes Filmleri'nde karşımıza çıkar.




Beyazperdede “Sherlock Holmes”

1893/1894 yıllarında Sherlock Holmes’i ilk defa bir tiyatro oyununda görüyoruz. Beyazperde’de ise, Holmes ilk defa 1900 yılında, 49 saniyeliğine görülür. İlk Holmes-Filmi 1905 yılında, başrolünde Maurice Costello ile gösterime giriyor. Bu tarihten sonra sayısız film ve dizi bölümü yayınlanacaktır.




Burada filmlerin tam listesini vermek oldukça zordur. Ancak şimdiye kadar toplam 176 film ya da dizi bölümü kaydedilmiştir. Bunların en tanınmış Holmes oyuncusu, kuşkusuz Basil Rathbone’dur. Doktor Watson’ı oynayan Nigel Bruce ile toplam 14 filmde oynamışlardır (40'lı yıllar). Holmes rolünü oynama şerefine eren diğer oyuncular arasında ise, Alwin Neuss, Eille Norwood (20'li yıllarda, 56 film), Carlyle Blackwell, Robert Rendel, Bruno Guttner, Peter Cushing, Stewart Granger, Dudley Moore, Tom Baker, Ian Richardson, Matthew Frewer, Jeremy Brett, Hans Albers, Christopher Lee (Drakula karakterinin ünlü oyuncusu), Larry Hagman (Dallas’taki JR rolü ile tanırız), Roger Moore (James Bond rolü ile bilinir), Michael Caine, Charlton Heston (ünlü Ben Hur filmi ile Oskar aldı) vardır.


Filmlere baktığımız zaman, senaryoların her zaman Doyle’un yazdıklarına sadık kalmadıkları görülür. Aynı şekilde Holmes karakteri de genellikle biraz daha az ukala olarak yansıtılır. Fakat bunu yaparken Holmes’un zekasından bir şey kaybettirildiği iddia edilemez. Zaten Holmes’ı, Holmes yapan da bu zeka değil midir? Buna karşın bazı durumlarda Watson karakterinin oldukça değiştiğini görmek mümkün. Yukarıda en ünlü Holmes serisi olarak tanıttığımız 14 filmlik seride, Watson’u canlandıran Nigel Bruce, kendini gülünç durumlara sokan, insanı gülümseten bir Watson’u canlandırıyor. Bu belki Doyle’un hikayesine uygun düşmez, ancak izleyiciyi eğlendiren ve filmin ağır temposunu unutturan bir özelliktir.


Bununla beraber Doyle’un hikayelerini baz almayan filmler de çevrilmiştir. Genç Sherlock Holmes adli bir filmde örneğin, Holmes ve Watson’u daha lisede okurlarken karşılaşır ve bir vaka ile ilgilenir. Başka filmlerde Holmes’un kadınlara olan duyguları anlatılır, başka birinde psikolojik sorunlu biri olarak Sigmund Freud’un hastası olur. Anlayacağınız gibi, Holmes beyazperdede artık kendi hayatını yaşıyor.

Sherlock Holmes Müzesi ya da "Et ve Kemiğe Bürünmüş bir Hayal"

Sherlock Holmes'in ikamet yeri, ilk Holmes hikayesi olan "Kızıl Dosya"dan itibaren Londra'daki Baker Caddesi 221b'dir. Bu nedenden dolayı aynı ev bugün artık "THE SHERLOCK HOLMES MUSEUM" olarak görev görüyor. İçinde Holmes'un kişisel eşyaları, ona yazılan mektupları, onun ve Dr. Watson'un ile "O kadın" olarak adlandırdığı İrene Adler'in resimleri vardır.


Baker Caddesi

Metin Alparslan

www.cinairoman.com


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder