28 Ocak 2010 Perşembe

ON THE ROAD - Jack Kerouac

Jack Kerouac ve Yolda üzerine, kitabın yayımlandığı 1957 senesinden beri çok şey yazıldı.

Edebiyatla az çok ilişki içinde olan herkes, Yolda’yı okumamış olanlar bile, şöyle bir hafızalarını yokladıklarında Kerouac ve Beat Kuşağı ile ilgili birkaç bilgi kırıntısına rastlayacaklardır.

Caz, felsefe, başkaldırı, yalnızlık, belirsizlik, yol, otostop, özlem, haz, alkol, ot, seks, mutsuzluk ve arayış gibi kelimeler bu bilgi kırıntılarının arasında ilk karşılaşacaklarımız olsa da kitabı bu şekilde özetlemeye kalkmak en başta bir döneme damgasını vurmuş ve zaman içinde bir kült kitaba dönüşmüş olan Yolda’nın yazarı Kerouac’a, sonra da peşinden sürüklediği binlerce insana haksızlık olur.

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Amerika’da zararsız, rahat ve kolay elde edilebilir orta sınıf değerleri pompalanırken, Jack Kerouac, Allen Ginsberg, William S. Burroughs ve Neal Cassady başta olmak üzere bir avuç insan bu değerleri hiçe sayıp sürüden ayrılarak, önüne geçilemeyecek bir karşı kültür hareketinin, bir gençlik isyanının öncülüğünü üstlenmiş oldular.

Jack Kerouac’ın Yolda’sının Beat Kuşağı’nın “el kitabı” sayılmasının temel sebeplerinden biri de kitabın en saf haliyle gerçekleri yansıtıyor olmasıdır. Yazım aşamasında Kerouac’ın asıl amacı olayları aynı hızda, aynı ritimle, aynı heyecanla ve aynen yaşandığı, o anda hissedildiği gibi kâğıt üzerine aktarmaktır. Bunu sağlayabilmek için daktilosunda tek bir rulo kullanır, cümleleri nokta yerine çizgi koyarak bitirir, noktalama işareti ve paragraf kullanmaz, hiç ara vermez… Kelimeleri ardı ardına sıralarken, kelimelerin anlamlarına olduğu kadar tınılarına da önem verir… Gerçekten de üç hafta boyunca hiç ara vermeksizin, amfetamin ve kahveyle uyanık kalarak, “yol kadar hızlı”, “bir caz parçası kadar ritmik ve spontan” bir eser ortaya çıkarır Kerouac.

Daha ilk sayfalarda Kerouac, kitabın anlatıcısı Sal Paradise’ın ağzından, Dean ve Carlo’dan bahsederken der ki; ” … mutluluk ve zevkten kendilerinden geçmişçesine dans ediyorlardı sokaklarda, bense ilgimi çeken insanlar söz konusu olduğunda hep yaptığım gibi peşlerinden sürükleniyordum, çünkü benim için yalnız çılgın insanlar önemlidir, yaşamak için çıldıranlar, konuşmak için çıldıranlar, kurtarılmak için çıldıranlar, aynı anda her şeyi birden arzulayanlar, hiç esnemeyen, beylik laflar etmeyen, yıldızların arasında örümcekler çizerek patlayan ve en ortalarındaki mavi ışığı görenlere, ‘Vay canına!’ dedirten o muhteşem sarı maytaplar gibi yanan, yanan, yanan insanlar.” (s. 14) Böylece hem kendisini hareket edenden çok takip eden konumuna yerleştirmiş, hem de bize Beat’lerin bir tanımını yapmış olur. Kitabın devamındaysa bu tanımın Dean ile özdeşleştiğine tanık oluruz; “Orta yerde, lambaların altında, perişan, yenik düşmüş bir budala rolünde dikiliyordu; deli, kemikli yüzü ter içindeydi, damarları dışarı fırlayacakmış gibi atıyordu. ‘Evet, evet, evet,’ deyip duruyordu içine müthiş şeyler doğuyormuşçasına, ki bence doğuyordu, eminim bundan, ötekiler ise şüphe ve korku içindeydiler. O bir BEAT’ti – huzur ve mutluluk verenin kökü, ruhu. Kutsayan kaynak, kutsayan ruh.” (s. 202) Dean Moriarty yaşam enerjisi, huzursuzluğu, gezginliği, serseriliği, deliliği, heyecanı, korkusuzluğu, masumiyeti, aidiyetsizliği ve “suça bulaşmışlığı” ile Beat Kuşağı’nın efsanevi çocuğudur; Sal’in hayalinin vücut bulmuş halidir. Ve yol boyunca işte bu hayalin peşinden sürüklenir Sal/Jack, okuyucuyu da ardı sıra sürükleyerek…


Jean-Louis Lebris de Kerouac (12 Mart 1922 - 21 Ekim 1969) ABD'li yazar, ozan ve Beat kuşağının öncülerinden.

Jack Kerouac 12 Mart 1922’de Lowell/Massachusetts’te doğdu. Yolda (On The Road) adlı romanın yazarı olarak, beat hareketinin lideri ve sözcüsü haline geldi.

Kerouac, Columbia Üniversitesi’nde öğrenim gördü. Yarı otobiyografik bir roman olan Yolda, kaygısız beat hayatının örneklerini sunuyordu. Hikayenin ana kahramanı, arkadaşı Dean Moriarty (Kerouac bu karakteri beat yazarı arkadaşı Neal Cassady’den esinlenerek yaratmıştı) ile otostop çekerek ülkeyi baştan başa dolaşıyor, günlük arkadaşlıkların ve aşkların tadını çıkarıyordu. Ana kahramanların anti-materyalist hayat tarzları okuyucu tarafından çok sevildi ve Kerouac neredeyse efsanevi bir kişilik haline geldi.

Kerouac İngilizce’yi ikinci dil olarak öğrenmişti. Ailesi aslen Fransız-Kanadalı’ydı. Bir süre Deniz Kuvvetleri’nde görev yaptı, fakat şizoid bir kişiliği olduğu gerekçesiyle buradan uzaklaştırıldı. Ardından deniz ticaretine yöneldi. Sonunda gezgin olmaya karar verdi ve bu kararı gelecekteki edebi çizgisini belirledi.

İlk kitabı The Town and the City 1950’de yayımlandı. Kerouac, geleneklerle ve çağın standart roman anlayışıyla mücadele ediyordu. Yolda, üç haftadan az bir süre içinde yazılmıştı ve yeni bir tarz ortaya koyuyordu. Bu spontane ve görünüşe göre redaksiyondan geçmemiş yazım tarzı, enerjisiyle, tanınmış yazarları oldukça şaşırtmakla beraber, Kerouac’a hak ettiği bir ün kazandırdı.

Kerouac’ın bütün kitaplarının otobiyografik olduğu söylenir. Aslında bunu özellikle belirtmek gereksizdir çünkü yazarların yaşamlarının, eserleri üzerindeki etkisi açık seçik ortadadır. Kerouac, yazar ve sanatçı arkadaşları Allen Ginsberg, Corso, William S. Burroughs ve Gary Snyder ile birlikte, romanlarında ortaya koyduğu hayatı yaşadı ve Amerikan Edebiyatı’nı büyük ölçüde etkileyen beat kuşağı yazarlarından biri oldu.

Romanlarından biri olan Dharma Bumbs (Zen Kaçıkları) da aynı şekilde beat döneminde var olan kişilerin yaşantılarını anlatmaktadır. Roman karakterlerinden Ray Smith Kerouac'ın ta kendisi olduğu gibi, kitabın Japhy Ryder'ı, Gary Snyder'ı ve Alvah Goldbook ise, Allen Gingsberg'i adeta birebir canlandırmaktadır.

İngilizce`yi 6 yaşında öğrenmesine rağmen (anne ve babası Quebec`lidir), Amerika`nın en önemli yazarlarından biri olarak kabul edilir.

Göçmen bir ailenin çocuğu olan Kerouac, hayatı boyunca nereye ait olduğunu aradı. Bu arayış içinde, yaşadığı toplumun ve dönemin değerlerini reddetmeye çalışan Jack Kerouac`in yazılarında hayatına bir anlam bulma ve toplumun kalıplarını kırma çabası görülmektedir. Bu arayış Kerouac`ı zaman zaman uyuşturuculara da yakınlaştırmıştır. Yazarın en bilinen eseri, 1957'de yayınlanan otobiyografik bir roman olan On the Road'dur (Yolda).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder