11 Ocak 2010 Pazartesi

DİNGİN BİR YOL FİLMİ : Straight Story


Bir David Lynch filminin insanı duygulandırabilme ve hatta ağlatabilme imkânı olduğuna inanmazdım. Ta ki, bu “düz” hikâyeyi izleyene kadar.

Alvin Straight, İkinci Dünya Savaşı’nda dahi savaşmış yaşlı bir adam. Kızı Rose, konuşma özürlü. Sakin bir hayatı paylaşıyorlar. Bir gün Alvin’in akranlarından biri, evinde Alvin’i yerde yatarken buluyor. Kalçasından ameliyat olması gerekiyor ama o bunu reddediyor. Bir gece, telefonla, 10 senedir konuşmadığı erkek kardeşi Lyle’ın kalp krizi geçirdiğini öğreniyor Alvin. Gözleri bozuk olduğundan araba kullanamıyor, Wisconsin’e uçakla gidebilme gibi bir durumu da yok. Ve bahçesindeki çim biçme makinesinin arkasına bir römork bağlayarak, 73 yaşında 750 km’lik yolu kardeşi için katetmeyi göze alıyor.

Hayatının büyük kısmı yollarda geçmiş bir insan Alvin. Geceleri seyahat etmediğinden, bir tarlada ateş yakıp uzun uzun düşünüyor, yıldızlara bakıyor. Yine bir gece bu düşünce seanslarından birinde, hamileliğini ailesinden ve sevgilisinden gizleyen bir genç kız yaklaşıyor yanına. Alvin ona, <Çocuklarım çok küçükken onlarla bir oyun oynardım. Her birine birer çubuk verirdim. Her biri için bir tane. Sonra onlara “Onu kırın.” derdim. Tabii ki kolaylıkla kırarlardı. Daha sonra onlara “Çubukları bağlayın ve kırmaya çalışın.” derdim. Tabii ki kıramazlardı. Onlara bu demetin “Aile” olduğunu söylerdim.> dediğinde, fonda Angelo Badalamenti’nin o müthiş müzikleri, bir izleyici olarak hırpalandığınızı fark ediyorsunuz. Çünkü ununu eleyip eleğini asmış bir adam değil Alvin, sıkıntılarını, yapamadıklarını yaşamının son döneminde halletmeye çalışan bir adam. Sağlam karakterli, munis, ılık ılık bakan bir ihtiyar. İnsanın dedesi olsun isteyeceği türden bir sevimlilik, vakar.

Yollar Alvin’i, kendisinden genç olanlara öğüt vermeye götürüyor bile denebilir. Bir bisikletli kafilesi hızla önünden geçerken Alvin selamlıyor onları. Sonra o kafileden bir eleman Alvin’e, “Peki yaşlanmanın en kötü yanı ne Alvin?” dediğinde, “Yaşlanmanın en kötü yanı, genç olduğunu hatırlamak” diyor o. Yollar yavaş yavaş bitiyor. Çim biçme makinesi arızalanıp, Alvin’i evinden artık çok uzaklarda bir kasabada, ona yardım eden insanlarla tanışma fırsatı yarattığında anlıyoruz ki, yaşanılan her ân’ın bir değeri, bir kıymeti var. Hiç tanımadıkları bir yabancıya yardım eden insanlar. Sonra Alvin’i bir Fransız mezarlığının yakınında kamp kurmuşken fark eden ve ona yemek getiren rahip. Yıllardır bira içmemiş Alvin’in, kardeşi Lyle’ın evine çok yaklaştığında, tıpkı bir genç gibi bira içmesi. Ve David Lynch’in bir basit hikâyeyi çok da dramatize etmeden muhteşem bir şekilde sunduğuna kanaat getirdiğim o final sahnesi.. Zannediyorum ki yıldızlara bakmayı unutmamalıyız.

Sinema macerası dublörlükle geçmiş Richard Farnsworth’un Alvin Straight karakteri ile Oscar’a aday olup kazanamadığını ve filmden 2 sene sonra, kanser olduğunu bildiği zamanlardan birinde bir tüfekle intihar ettiğini öğrenmek üzdü açıkcası beni. Filmin hümanist yanını zedelediğini inkâr edemeyeceğim bu intihar olayının fakat tabii ki bu konu hakkında bir şey diyemem. Lynch için, ressam yanını gösterme olanağını en fazla bulduğu film de denebilir The Straight Story için. Gerçek bir olaydan öylesine etkilenmiş ki, sonunda gerçek Alvin Straight’ın hikâyesini araştırarak çekmiş bu filmi. Üstelik Mullholand Drive ve Lost Highway’in arasına böyle bir minimal ‘eser’in konması ayrıca ironik ve sevindirici. Her daim önceliği ’sade’ olana veren ben ise, Lynch’in en naif, en sade filmi seçiyorum The Straight Story’i, kendi payıma.Ve hepimize söylemek istiyorum:

Yıldızlara bakmayı unutmamalıyız.

Fırat Aydın, 6 Mayıs 2009,
http://www.tramvayduragi.com/the-straight-story/

http://www.imdb.com/title/tt0166896/

Filmin Fragmanı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder