5 Ocak 2010 Salı

LAGİNA'NIN KAPISINDAKİ ÇOCUK !.


1- "AÇ KAPILARINI LEYNE"

Yağmur bardaktan boşanırcasına yağmış, gök üzerindeki bütün ağırlıkları yere boşaltmıştı... kurşuni renkte bulutlar ve yapraklarını dökmüş ağaçlardan başka izleyen yoktu onu ... küçük kahramanımız merdivenleri ağır adımlara çıkıp gizli geçidin önüne kadar geldi...

ayakkabılarına yapışan çamuru dikkatli bir şekilde taşların üzerinde temizledi.... şimdi sıra şifreli kelimeyi söyleme gelmişti;

" Asterie... Perses ... Hekate "

ve ağır taş kapı ardına kadar açıldı....

kahramanımız eski dünyanın sırlarla dolu kapısını aralamaya hazır bir halde hiç beklemeden hızla ileri doğru atıldı...

2- "YER ALTININ ANAHTARI"

Merdivenler oldukça dik sayılabilecek şekilde aşağı doğru uzanıyordu. Dışarıdan sızan aydınlık sadece bir kaç basamağı aydınlatmıştı. İlerisi oldukça karanlıktı tıpkı dipsiz bir kuyu gibi. Başka bir insanın dizlerini titeretecek olan bu karanlık, korkularını tapınağın giriş kapısında bırakmış olan kahramanımıza en ufak bir şekilde tesir etmiyordu. Önünü görmek için cebinde taşıdığı küçük el fenerini çıkardı ve yaktı...Merdivenleri birer birer inerken duvara kazınmış latince yazıları okuyordu bir yandan;

"Gel, eskiden olduğu gibi onu şereflendir, şimdi Bilge Olan’ın, Eski Kahin’in, Yaşlı Kadın’ın sözcüklerini dinle! "

Merdivenlerin sonuna geldiğinde geniş bir holdeydi. Duvardaki meşaleleri yaktığında neredeyse az daha küçük dili tutulacaktı şaşkınlıktan. Korkuları kapıda bırakan kahramanımız, artık bu dünyada kendisini şaşırtacak hiç bir şeyin kalmadğını düşünüyordu uzun zamandır; ama sanırım yerin altını unutmuşum diye düşündü!... Yerin altı; farklıdır üzerinde taşıdıklarından... Güneş ve aydınlık; meyvalar, ağaçlar ve bulutlar hepsi yerin üzerindedir...Karanlık ve yalnızlık ise işte tam da buradaydı..Kimbilir kaç bin yıl önce kazınmıştı bu holün duvarlarına karanlığın sesi!.... Şaşkınlığı geçince daha dikkatli baktı duvarlara işlenmiş olan kabartmalara... bu kadar derinlikte ve sessizlikte duyabiliyordu işte...

Karanlığın sesi bu olmalıydı;

" O Bilgili olandır, öğretmen, kaçınılmaz değişimin getiricisi. Ayın karanlığıdır, saklanandır, bizi bekleyen görünmeyen bilinmezdir. "

Ses gittikçe beyninin içinde büyüyordu. Ve ses yankılandıkça beyninde, ayaklarının altındaki toprak sallanmaya başladı. Sallantı o kadar şiddetliydi ki düşmemek için duvara yaslandı ve yeryüzünde yaşayan hiç bir canlının duyumayacağı şekilde mırıldandı;

" Hekate!.."

3- " HER ŞEYDEN ÖNCE KAOS VARDI!.."

Your browser may not support display of this image.

Çok uzun zaman önceydi...Bir zeytin ağacının altında oturan çoban güneşli havanın tadını çıkarıyordu...Uzaktan buğday tarlalarında çalışan kızların şarkıları duyuluyordu... Akşama yapılacak törenin hazırlığı gibiydi bu şarkılar.. Büyük gün gelmişti...Ay tanrıçasının doğum günü kutlanacaktı bu akşam...Onun şerefine şarkıların en güzelleri söylenecek, adaklar adanacak, şaraplar içilecekti.. Bu gece dolunay tüm parlaklığıyla bu şehri, bu ovayı aydınlatırken Ay Tanrıçası Hekate’de onlara rüzgarın taşıdığı tatlı nefesiyle ve güzel ışığıyla eşlik edecekti. Rahipler için Hekate dünyevi hayatın tüm nimetlerini insanlara cömertçe sunan bir tanrıçaydı ve kuşkusuz ne kadar övülürse o kadar onların ürünleri bol olur, mutlulukları yıl boyu sürerdi....

“Ah Çoban ah!...bilsen tatlı rüyalar bitmek üzere...Bilsen Hekate artık yeryüzünden yer altına inmekte..”

Bu buğday tarlaları, bu mavi gökyüzü, bu ağaçların yeşili kanlara mı boyanacaktı?... Bu aşk şarkılarının yerini savaş naraları mı alacaktı?... Barış kaosa kurban mı verilecekti tan yerinin her gün başka güzel ağardığı bu diyarda... İnsanoğlu yine bildiğini okuyup, intikam hırsıyla ve önlenemez nefsi istekleriyle en kötü tanrılardan daha mı kötü mü olacaktı ? Her şeyden önce burada olan o kaos yoksa hiç bir yere gitmemiş miydi?

H.A., Lagina, Yatağan, Muğla


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder